Çetin Altan’dan ödünç aldığım tanımlamayla, “yazı insanı”   düşüncelerini yazıyla paylaşandır; “yazar” yazdıklarına  “yazı tadı” katabilendir. Bu satırların yazan insan, yaptığı işi “yazı insanı” olarak algılamıştır; yazarlığı çok farklı bir yetkinlik olduğunu düşünmektedir.
    İster bir yazarın çok üst düzey anlatıma ulaştığı “roman sanatından”  söz edelim; isterse bir eğilimi ya da dönemsel güncel bir sorunu anlatmaya  çabalayalım, yazılanların “merkez düşüncesi” yoksa, “paylaşma verimi” ve “birbirimizi anlama düzeyi” düşük kalacaktır.
    Bu yazıda paylaşacaklarımın merkez düşüncesi, Darwin’in ünlü varsayımıdır: “ Canlıların uzun ömürlü olanları, en akıllıları olmadığı gibi, en güçlüleri de değildir; uyum yeteneği yüksek olanlardır.”
    Bütün canlı varlıklar ve oluşumlar  varlıklarını korumak, kendilerini yeniden üreterek nesillerini sürdürmek için çok değişik  “uyum araçları” geliştirmiştir: Sırtında taşıdığı sert kabuğuna güvenen kaplumbağa, dikenlerini silah gibi kullanan kirpi, her an tetikte olan  serçe, aslandan daha hızlı koşan ceylan, rengini değiştiren bukelamun, kokunun izini süren yaban köpeği, daha binlerce canlı “erken uyarı yapan algılarını”  geliştirerek çevrelerini “gözetleyip denetleyerek”  milyonlarca yıl yaşayabilmiştir.
    Ünlü Fransız sosyoloğu Edgar Morin’in “Yitik Paradigma/ İnsan Doğası” kitabının  Türkiye İş Bankası yayınlarında dilimize aktarılan kitabının giriş bölümündeki listeye göz atalım:
•    Evren                      7 milyar yıl
•    Dünya    5               5 milyar yıl
•    Yaşam                     2.5  milyar yıl
•    Omurgalılar           600 milyon yıl
•    Memeliler               300 milyon yıl
•    İnsanımsılar          10  milyon yıl
•    İnsangiller              4  milyon yıl
•    Homo sapiens       50.000 yıl
•    Şehir, devlet          10.000 yıl
•    Felsefe                    2.500 yıl
•    İnsan bilimi            0
Evrenin ömrünün uzunluğu yanında  biz insanların  evrende ve dünyada var oluşumuz  kısa bir zamandır. Ayrıca  insan ömrünün  ortalamasının 30 bin gün bile olmadığını biliyoruz. Çocukluk ve güçlerimizin azaldığı yaşlılık dönemlerini  de hesaba katarsak, evrenin bize biçtiği ömrün son derece  kısa olduğunu da kavrarız.
Çevremizin yapısal özelliği olan “karmaşayı” anlarsak, “kargaşayı”, yönetim eksikliklerinin yarattığını ve beslediği bilirsek,  karmaşa ve kargaşayla beş edebilmenin en etkin yolunun “ kavrayışı geliştirmek” olduğu bilincini ulaşırsak, “uyum yeteneğimizi”  sürekli geliştirerek, akıl sorun çözmek için vardır gerçeğinin izini süreriz.
Çevremizi  gözlememe ve denetlemenin yol ve yöntemlerini öğrenme, geliştirme ve uygulama konusunda kendimizi sürekli yatırım yaparsak,  karmaşa ve kargaşayı kavrayışa dönüştürmemiz o kadar hızlanır…