Kung-fu-tzu (M.Ö 551-479) Çin’de yaşayan bir filozoftur.  Dünyamızdan 2 bin 3 yüz 43 yıl önce  hayata veda eden o filozofu Konfüçyüs diye tanıyoruz. Eğer insanlığın ürettiği uygarlıkla ilgili bir futbol takımı kurulsa,  kadim Çin kültürünün omurgasını oluşturan Konfüçyüs takımın oyuncusu değil, hakemi olurdu.
    İstanbul Ticaret Odası (İTO) “Yeni Dünya Düzeninin Küresel Gücü/ Çin Halk Cumhuriyeti”  kitabını yayınladı. Prof. Dr. Ahmet Taşağıl’ın editörlüğünü yaptığı kitaba çok sayıda konu uzmanı yazılarıyla katkı yapmış.
    Dr,Başak Kuzakçı’ da  “Çin’in din ve felsefesi; Künfüçyanizm, Taoizm ve Çin Budizm” başlıklı yazısında değişik kayakları tarayarak Çin insanının yaşamı kavramlaştırmasının inanç köklerine doğru kısa  bi yolculuk yapıyor.
    Kuzakçı, “ Konfüçyüs’un  ana öğretisi hümanizmdi. Hümanizm; aile, ahlak ve iyi hükümdarın rolü ile ilgili meselelerde Konfüçyuscülük’ün  merkezi özelliği anlamına geliyordu. Yardımsever ve tutumlu hükümdarlara olan ihtiyacı, iç ahlâkı uyumun önemini ve fiziksel dünyadaki ahenkle doğrudan bağlantısını vurgulamaktaydı. Yöneticiler ve öğretmenler, bu görüşe göre toplum için önemli modellerdi; iyi bir hükümet, ceza ve güçten ziyade erdem ve ahlâki örnekle yönetilmeliydi” saptamasını yapıyor.
    Kuzakçı’nın saptamaların bir kaçını özetle paylaşalım:
•    Dünyayı ruhlar değil insanın aklı yönetebilir  ve  düzenleyebilirdi.
•    Karşılaşılan sorunları yöneticiler akıl önderliğinde danışma meclisleri ile çözüme kavuşturabilirdi.
•    Konfüçyüs öğretilerinin merkezinde bu dünyayı anlamak ve dünyayı yaşanılır kılmak vardı.
•    Öldükten sonraki yaşam ile ilgili çalışmalar ve metafizik öğretiler anlamsızdı.

Çin’in yükselen bir güç olmasının arkasında inanç sisteminin yaşam algısı ve işe bakışı önemli
Etkendi,
“Karpuz keserek yürek ferahlamaz”

Bir yöneticinin başarısını ölçmek istiyorsa,  aynı zaman diliminde farklı sonuçlar yaratan toplumların iç ve dış koşullarını “karşılaştırabilir” hale getirerek  analiz yapmalı. Çin’in toprak büyüklüğü bizim 12 katımızdır; nüfusu da 16 . Çin’de reform süreci ülkemizde  olduğu gibi 20’inci yüzyılın ikinci yarısında  hızlanmıştır; bu zaman dilimi bizde Cumhuriyet yönetiminin kurulmasıyla denk zamanlara gelmektedir.
    Çin’de  eyaletlerin sadece üçüne hızlı tren erişemedi; diğerlerinin tümüne erişti. Biliyorsunuz, hızı saatte 300 km üstüne çıkan trenlere yüksek hızlı tren deniyor. Çin’deki tren altyapısının önemli bir bölümü YHT için uygun.
    Toplumumuz ve toplumumuzu  yönetenlerimizin Çin’le bir karşılaştırma ve  doğru konum belirleme niyeti varsa, Amerikalı gazeteci  Mike Wnitney’in  “Çin’in ekonomik yükselişi ve  Ameraka’nın çöküşü” başlıklı makalesine  başvursun. Makalede 2008-2020 yılları ardasında Çin’de gerçekleştirilen demiryolu ağının grafiklerine baksın. Hep birlikte 21’inci yüzyılın ilk çeyreğini kazandık mı, kaybettik mi kararını versin.
    Yaptığımız işleri bizden geride olanlarla karşılaştırarak böbürlenmek, Anadolu halkının akıl birikiminde damıtarak dediği gibi, “ Karpuz keserek yürek ferahlatma !”  olur.
    Başkalarından geride kaldığımızı kavramanın  en etkin yolu  “medeniyet tasavvurumuzdur.”  Geçmişte yapılanlara aşırı abanma, altın çağlar idealize ederek enerjimizi geleceğe değil geçmişe odaklama peşinde olanlar  israfın  ortaklarıdır. Gelişmeyi akıl gücüne değil de  inanç gücüyle  gerçekleştireceğini sananlar  Çin  örneğinin  mihengine değerlendirme yapsın. Öğrenmeye niyetli iseler çok şey öğrenebileceklerini  söyleyebiliriz.