Liyakat; “layık olma”, “yaraşma”, “uygunluk” anlamına gelen bir sözcük, ülkemizde kullanımda olmadığı için genç nesil pek bilmeyebilir. Bizde liyakat devlet yönetimini eline geçirenlerin siyasi görüşlerine en yakın bulduğu zatları ya da aile yakınlarını istihdam etmeleri, onlara haksız kazanç sağlamaları anlamına geliyor. Oysa herkes layık olduğu şekilde görev alabilse, karşılanabilse ve muamele görse ne kadar içimize sinecek, her şey ne kadar güzel olacak. Mesela açılış yapmak üzere özel uçaklara doluşan devlet zevatları yerine “kadın milli voleybol” takımımız Amerika’ya özel uçakla gitse ne kadar da yakışır, hiç olmazsa biraz olsun minnet duygularımızı ifade etmiş olmaz mıydık? Üstelik sponsorları da THY, yazıklar olsun! Siz misiniz kendinize “Atatürk’ün kızları” diyen, böyle sürünürsünüz işte demek isteniyor. Liyakat denince devlet yönetiminde kimler akıllara geliyor, üzerine mizah eseri kitap yazılır. Rüşvet alandan elçi, gözleri ışıldayan komik adamdan ekonomi bakanı, güreşçiden banka yönetim kurulu üyesi yapmalar hemen herkesin belleklerinde değil mi ?..
Güreşçi deyince sosyal medyada dönen konuyla ilgili bir hikâye var, yeri geldi bilmeyenlerle paylaşayım: 1931 yılında Atatürk, yurtdışında Türkiye’yi layıkıyla temsil ettiğini duyduğu Kurtdereli Mehmet Pehlivan ile tanışır. Ve o günün gece yarısı, kendisine bir mektup yazar. Mektubunda, “Çoluk çocuğun için sana ufak bir armağan gönderiyorum. O, bu mektubumla beraberdir. Pehlivan ömrünün tam sağlıkla uzun sürmesini dilerim” der... Gece yarısı mektubu, Salih Bozok’a vererek otelde kalmakta olan Kurtdereli’ye yollar. Mektubun içinde, 1000 liralık da bir İş Bankası çeki vardır. Çekin üzerinde, “Kurtdereli Mehmet Pehlivan’a 1000 TL veriniz. Bu para, aralık ayı aylığımdan faiziyle kesilecektir” diye yazmaktadır. Kurtdereli, bankaya gider çeki verir. 1000 lira kendisine ödenir ama Kurtdereli bankadan ayrılmaz. Niçin beklediği sorulunca, “Çeki vermenizi bekliyorum” der. Banka müdürü, “Parayı aldınız, çek bizde kalacak, usul böyledir” deyince de Kurtdereli, “O halde alın bu 1000 lirayı, benim çekimi geri verin” diye karşılık verir.  Müdür şaşırır: “Neden?” diye sorar. İşte Kurtdereli’nin cevabı: “Orada Mustafa Kemal’in resmi ve altında da imzası var” der. Parayı geri verir ve alır çeki çıkar gider. Bir tarafta, Atatürk’ün kendi maaşından keserek uygun gördüğü ödülü, Atatürk’ün el yazısı ve imzası bulunan o çeki ömür boyu saklayabilmek için reddeden bir pehlivan, diğer yanda da sahte diplomayla bir bankaya yönetici olan bir diğer pehlivan… Kurtdereli saklar o çeki ömür boyu ve bir demecinde konu açılınca, “Parayı ne yapayım ki? Bana dünyanın en büyük adamı, ömrümün en büyük mükâfatını verdı” der.
Nereden nereye?..