Birey olarak kimse yaşamda önüne çıkan sorunlara bir çare üretmiyor. Ülke sorunlarına ise iktidar partisi çare bulacakta; biz çare beklerken yeni sorunlarla karşılaşıyoruz. Ekonomik sorunları psikolojik olarak niteleyen bir iktidarımız var!Ekonomide haftada bir yapılan zamlarla mücadele edecek gücümüz kalmadı. Ülkedeki asgari ücret 11000₺ Emekli aylığı 7500₺ olunca maddi sorunlarımızın hangisiyle baş edeceğimizi şaşırdık. Biz şaşırdıkça da kamu işletmeleri geçim derdi çeken bizleri ısınma ve elektrik gibi temel ihtiyaçlarımıza zam üstüne zam yapıyor. Böyle olunca da insanımız kime güven duyacağını bilemiyor. Güvenin olmadığı yerde beraberlikten söz edilebilir mi?

Bizi yönetenler her şeyi kadere bağlıyor. Bizler de “Demek ki kaderimizde varmış!” Demek zorunda kalıyoruz. Nasıl bir kaderse bu, hep garibanların başına geliyor.
Olur mu be kardeşim? Kader diye diye karardık! Bizlere insan gibi davranmayı unuttular! Ülkemiz insanının yürekleri taşlaştı. Acıma duygumuz köreldi. Haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı duyarsızlaştık!

“Kendine hakim ol” diyorum ama yaşadığımız çevrede öfkelenmemek mümkün mü? Geçim stresi, maddi yetersizlik, enflasyondaki artış, sosyal şartların olumsuzluğu, aile ile ilgili problemlerimiz bitmiyor! Ay sonunu getiremeyen aileleri eğitim sorunuyla baş başa bıraktık! Okullar açıldı. Kayıt parası velilerin stresi ama kimse çare bulamıyor. Nasıl öfkeli olmayalım. Karşındaki ipe sapa gelmez mazeretler sürüp “kayıt parası almazsak okulun temizliği diğer masrafları nasıl karşılayacağız?” diyerek senin kafanın tasını attırırlar. Şimdi aklıma geldi. “Şu mektepler olmasaydı, ben bu maarifi ne güzel idare ederdim” sözü kime ait? sorusu aslında oldukça karmaşık.
“Maarif ne güzel olurdu şu okullar olmasaydı” gibi alternatif versiyonları da sonradan türetilmiş olan bu sözün Osmanlı’da II. Abdülhamid döneminde Maarif Nazırlığı (Eğitim Bakanlığı) görevini üstlenen biri tarafından söylendiği biliyor muydunuz?