Mahalli (yerel) gazetelerde çalışıyoruz ya…
bir zamanlar Babı Ali basını temsilcilerinin tanımlamasıyla;
-Taşra gazetecileriyiz ya!..
Biz taşralı gazeteciler de her zaman o “tanımlamaya” uygun haberler yapar, “köşe kadıları” unvanıyla (!) köşelerimizde yazıp çizeriz ya…
Köşelerimizi doldurur, yerelde olup biteni yorumlamaya çalışırız ya.. .İlla velakin;
-Yaşadığımız ülkeden, dünyadan o kadar da uzak değiliz!
Bu nedenle bendeniz de son bir haftada, biraz daha ötesinde ülkede yaşananları bugünkü yazıda irdelemeye karar verdim. Onların önemli bulduklarımı not almaya başlamıştım ve…
-Gördüm ki bunalıma girmek üzereyim!..
Şöyle bir empati yapıp düşününce fark ettim ki, ülkemin insanı da aynı bunalım krizinin içinde debelenmekte. Elbet başta;
-Geçim krizinde!..
Bu nedenle yazı başlığını bu satırlarla ifade etmeyi tercih ettim:
Narin mi ‘Narin’ bir küçük kız…
Diyarbakır’ın merkez kırsalında bir küçük köy. Ekonomisi tarım ve hayvancılık ve bu ekonomiye hükmeden kalabalık bir aile. O ailenin fertlerinden birinin kızı; adı Narin. önce yerel gazetelerde bir haber;
-Küçük Narin kayıp, iki gündür aranıyor!...
Yereldeki meslektaşlarımızın çabası ile arama çalışmaları “genel medyamızın” da haberleştirmesiyle, olayın öyle onlarca “kayıp çocuk” haberlerinin ötesine geçip, ülke gündemine oturuverdi. Bir “garip durum vardı” zira… Aile fertlerinden biri aynı zamanda köyün muhtarıydı. Bir ara Diyarbakır’ın ünlü ailelerinden (Ensarioğlu) ve milletvekili bir siyasetçi de müdahil oldu olaya. TV muhabirine aileyi yakından tanıdığını, bazılarının siyasetin içinde olduğunu söyleyiverdi: Muhabir bu durumda ne düşündüğünü sorunca öyle bir laf etti ki;
-Bazı şeyler biliyorum, ama her bilinen de söylenmez ki!..
Vekilin dostları aile!..
Sanırım vekilimiz bu lafı ettiğinde küçük Narin’in arama çalışmalarının sürdüğünün 12. günü falandı. Ankara’dan, başka yerlerden uzman arama timlerinin, yerel Jandarmanın çalışmaları devam ediyordu. Bu arada kızın amcası ve köyün muhtarı gözaltına alınıp tutuklandı. Göz altıların sayısı da artıyordu. Baba, anne kardeş, amcaların hepsi gözaltına alınanlar arasındaydı.
Haber programlarının başlıca konusu da buydu. Uzmanlar bulunuyor, sorular soruluyor, sorulara yanıtlar aranıyordu!.. Derken;
-Narin’in cesedi bir gizli tanığın anlattıklarıyla köyün yakınından geçen bir dere yatağında, üzerine taşlar konulmuş bir çuvalın içinde bulundu. Bir de itirafçı çıktı ortaya;
-Kızın cesedini büyük amca verdi bana, götürüp dereye gizledim!
Üzerinden 19 gün geçtikten sonra...
***
Sonrası bilinen gelişmeler. Ayrıntılı bir otopsi, komşu köyde kılınan cenaze namazı , köyünde defin, köy dışında gelen kabir ziyaretçileri, kabrin üstünde, tabutunun başında gelinlik ve duvak!..
Narin 8 yaşındaydı ve toprağa verildiği gün arkadaşlarının ve anısına “boykot ettiği” okulunun önünde, sınıfında olacaktı. Yani mezarındaki duvak-gelinlik de neyin nesi oluyordu?
-Gelinlik çağına gelmiş bir genç kız mı sanıyorlardı Narin’imizi!..
Onların yerine etrafı çiçeklerle çevrelenmiş bir okul forması daha anlamlı olmaz mıydı?
Öbür dünyaya götürdüğün sırlarınla nurlar içinde uyu güzel kızım…
Sen hep hatırlanacak, sana kıyan caniler, hem mahşeri, hem de 85 milyonun pak vicdanlarında lanetlenecektir…
***
Kusura kalmayın sevgili okurlar!.. Bizleri bunaltan, psikolojimizi yıpratan diğer gelişmeleri de özetleyiverecektim ama…
-İzlanda maçı sevincimizi kursaklarda bırakan o olaylar (!) nasılsa gündemde hep olacak…