Çetin Altan  sıklıkla Şark toplumlarında “ akın özgerçeği aydınlatma tutarlılığı” yerine, “ “kurnazalığın  özgerçeği saklayıp kendi işine geleni  gerekmiş gibi karşısındakine sunma”  alışkanlığının  ağır bastığını yazar; günlük  konuşma  dilinde  “kandırma  kavramına çengellenmiş” sözcükleri sıralardı: Yutturma, kazıklama, ketenpereye getirme, kakalama, dolap çevirme, aldatma, yedirme, dalevera, dümen çevirme  gibi  daha başkaları…
Dil ve anlatım, zihinsel modelin türettiği ve davranışa yansıyan en önemli girdidir. Dil  ve anlatımın  olay ve olguların adlandırılması, kavramlaştırılması, terimler üretilmesi, düşünceyi yönlendirmesi  ve son çözümlemede  maddi ve kültürel zenginlik üretilmesindeki etkileri nedeniyle her zaman dikkat menzilimizde olmaları gerekir.
Çetin Altan’ın saptamalarını, Halil Turhanlı’ın  yazısını okurken anımsadım. Yazar,  John Dawey’in  “pragmatizme” ahlâki bir öz kazandırdığını  yazıyordu. 
Neydi bu pragmatimz, toplumumuzun insanlarının yaşamını nasıl etkilemişti?
William James ve Charles  Piarce  yüz elli yılı aşan  bir zaman önce  “pragmatizm” kavramını piyasaya sundular .The Wall Street Journal’da yirmi yıl önce yayınladığı bir inceleme yazısında, pragmatizm kavramının, “uygulanabilirlikten öteye bir şey anlatmak istiyordu” değerlendirmesini yapıyordu. James ve Pierce, “doğrunun  doğasına ilişkin bir noktaya işaret ediyorlardı: Doğru, insan deneyimlerinin ötesinde var olan üstün bir şey değildi; dünya ile ilişkiliydi. Eğer  düşüncelerimiz olumlu sonuçlar yaratan bir fikre ulaşıyorsa, o zaman fikir doğruydu. Olumsuz sonuçlar yaratıyorsa, yanlıştı .”
Diğer kavramlarda olduğu gibi, pragmatizm kavramının da piyasaya ilk kez sunulduğu zamandaki içeriğini belirleyen bileşenler ve yüklenen değerler farklılaştı; canlı olan dilde böylesi bir evrimleşme her zaman  olagelmektedir.

Ülkemizde yaygın tutum: Pragmatizm

İlber Ortaylı’ya   göre bir projenin meyvelerini kısa dönemde toplamanın olanağı yoksa, pragmatistlerin ilgi alanının dışında kalır. Ünlü tarihçimiz, bunun çok ilkel bir tutum olduğunu, “müteahhit ve köylü zihniyetini” yansıttığını belirtir. Ortaylı, bu saptamayı küçümseme amacıyla yapmadığını, köylünün doğayla mücadele halinde, karnını doyurmak zorunda olduğunu; elli yıl sonra meyve verecek ağaçla olmadığını, üç yıl sonra meyveye dönüşecek ağaçla ilgili olduğunu da vurgular.
Ülkemizde bir asrı bulan Cumhuriyet Döneminin  dörtte üçünde merkez sağ politikaları savunan politik anlayış iktidar olmuştur. Ege Cansen , iktidarı elinde tutan  merkez sağ siyasetçilerin  değişmez  iktisadi  çizgilerinin “pragmatizm” olduğunu, iktisadi sorunları herhangi bir ilkeler kümesine dayalı varsayımlarla oluşturulan  zihni modelle değil de, o gün ne yapmak gerekli görülüyorsa  onu yapma eğiliminin baskın olduğu düşüncesindedir. 
Bugünler de daha değişik içerik kazanmış olsa da, Cansen, düşüncelerini paylaştığı dönemde geçerli uygulamaları örnek göstererek, “”Referansım  İsâm” sloganıyla iktidar olanların en amansız faiz politikalarını uyguladıklarını  anımsatır.
Pragmatizm eğiliminin güçlenmesinin önemli sonuçlarından biri, olay ya da olguları derinliğine öğrenme çabalarını zayıflatması. Yeterli bilgiye sahip olmadan fikir ve projeleri uygulamaya koyarak ciddi  kaynak israfına yol açması.
Pragmatizmin kaynak israfı yaratan güçlenme eğilimi, sadece ekonomi politikalarıyla sınırlı da değil. Sorunları  çözmenin temel güçlerinden biri olan bilgili ve temas halindeki halkın etkili bir güç  olmasını da engelliyor. Başka anlatımla, demokrasinin nitelik kazanmasını engelliyor; oy verme davranışını  düşünceden  kaynaklanan  bilgi yerine, başkalarının öğretmesi ve  koşullandırması  kaynaklı  inançlar  belirliyor. 
Pragmatizm, yazılı ya da sözlü iletişimle  “ortak düşünce enerjisi” oluşturulmasını sağlayan  iletişim ve etkileşimin nicelik ve niteliğini de olumsuz yönde etkiliyor. Çetin Altan’ın  anlatmaya  çalıştığı  gibi, yazı insanları sorunu, “Belki  de yazının gününü ve hayatını en iyi şekilde değerlendirmeye dönük  pragmatik bir hayat anlayışı ile bağdaşmaması; kemani değişik ahenklere göre akort etmeye uğraşanlara ters görünüyor”.

Pragmatizmin kültür temeli

Konuya daha başka pencerelerden bakanlar, kültürümüzün pragmatik yanına dikkat çekiyor. Ahmet İnam   çok bir  anlatımla, “ Bizdeki Anadolu kültürü daha çok pragmatik bir kültürdür. Yani iş bitirici,sonuç alıcı. Onun için laflar çok önemli değil. Göçebe bir kültürdür bizim ki ve insan o anda doğayla baş etmek zorundadır. Laftan çok işe ihtiyacı vardır. Hikmetli sözler belki bir yere yerleşildiği zaman, işte akşam vakti ve bayram günlerinde, törenlerde edilebilir. İş sırasında edilemez. Dolasıyla bizde o anlamda bir felsefe kültürü yok. Felsefi bakış bizim için değil, bilgelik vardır. Tasavvuf var ama felsefe değil. Felsefe daha eleştirel, zaman zaman yıkıcı, daha alt-üst edici, aslında sınır bozucu bir şeydir.”
Şimdi  başka bir eğilim bizi  derin düşünmeden ve sorgulayıcı olmaktan uzaklaştırıyor. Bekir Ağırdır  KONDA veri ambarından yararlanarak eğilimi şöyle açıklıyor:” Toplumun ortalama gelecek algısı 9 yıl. Hele 18-30 yaş grubundaki genç insanların yüzde 26’si gelecek dendiğinde 10 yıldan fazla süreyi hayal edebiliyor. Yüzde 10’u  için gelecek, önümüzdeki 12 ay, yüzde  16’sı için 1-3 yıl, yüzde  20’si için 3/5 yıl, yüzde 27’si için6-10 yıl demek. Ki bu araştırma ekonomik buhranın  ve deprem öncesinin araştırması, bugün sorsak muhtemelen  gelecek algısının daha da kısaldığını göreceğiz.”
Ağırdır gelecek söz konusu olduğunda, özellikle siyasi iradede yer almak isteyenlerin çok daha  kısa baktıklarını vurguluyor: Siyasetçiler, aylar, yıllar ve on yılları  değil, bir sonraki  seçimin yapılacağı günü, daha da kötüsü liderin  listeyi belirleyeceği  günü  en uzak gelecek algısı içinde  tanımlıyor .
Bilim, evreni kavrama sınırlarımızı genişlettikçe  anlıyoruz ki, karmaşıklık  yaşadığımız doğanın yapısal özelliği. Bizi etkileyen sistemlerin başlangıç noktasında küçük bir değişikliğin etkileri kaosa dönüşebiliyor. Doğanın yapısının derinliklerine indikçe, sistemlerde  bağlantıların sayısı artıkça, karmaşıklığı  kavrayışa dönüştürmek için  daha uzun dönemli bakış, daha felsefi yaklaşım, ciddi kuramların rehberliği, etkili model kurma ve metot geliştirme ihtiyacı çığ gibi  büyüyor.
Daha sağlıklı gelecekler inşa edebilmemiz için pragmatik yaklaşımların fayda ve maliyet sorgulamaları derinliğin yapmalı, nelere mal olduğunu bilmeliyiz. Kalkınma ve refah yaratmanın “kök nedenlerinden” biri olan “pragmatizmin  alışkanlık konforu” ile  planlı iş yapmanın “öngörme disiplinini” kim sorgulayacaksa tam zamanıdır.