“Bu ülkenin solcuları gençliklerinde sosyalizmi Nazım Hikmet’in şiirlerinden öğrenmiştir” sözü çok beylik olduğu kadar gerçekçidir de. Ben biraz ekleme yaparak bizim yüzer gezer solcuların en kabadayısı ancak Fransız Marksist yazar Georges Politzer’in “Felsefenin Temel İlkeleri” adlı kitabını okumuştur diyeyim. Hal böyle olunca ülkenin kurucu kadrolarının izinde yürüyen ve ilerici kesiminde yer alan Atatürkçülerin büyük kısmı ise “gardırop Atatürkçüsü” denen cinstendir. Bizde düşünmek daha önce düşünülmüş olana katılmak anlamında kullanıldığından, bir konu hakkında bir kez düşünülmesi yeterlidir. Böylece gayret sarf edilmez, yorulma olmaz, üstelik gayet konforludur. Yani lafın kısası bugün bu durumda olmamızın gerçek nedeni bir olgunun aslını merak edip sorgulayamamış, bir türlü gerçek anlamını benimseyememiş, zahmet edip, emek verip de öğrenememiş ve anlayamamış olmamızdan ileri gelir...

Kötülük problemi tarih boyunca filozofları meşgul etmiş bir sorundur. Günümüzde yaşayan ve halen üretmeye devam eden Fransız filozof Alain Badiou’ya göre iyi diye bir şeyin varlığının koşulu negatifi olan kötünün var oluşuna bağlıdır. Eğer kötülük olmasaydı iyilik de olmazdı. Ona göre “kötülük” tam da Platon’un varlıksal anlamda tasarladığı gibi görüntülerde, imgelerde ortaya çıkan bir şey yani bir olgunun aslında değil sahtesinde beliren şeydir. Aslı olmak yerine bir sahtelik formunda olmak kötülüktür. Bir olgunun aslının gerçekliğini kabul etmek, bunun sahtesinin ise kötülük olduğunu görmek gerekir. Badiou, Platon’un bir şeyin kendisi ile görünüşü arasında yaptığı ayırıma geri gider. Böylece Platon ile başlayan felsefe Badiou ile tekrar Platon’a geri döner…

Badiou bizim kendi sahteliğimizi sürekli meşrulaştırdığımızı ve bu yolla da bütün kötü eylemleri gerçekleştirdiğimizi söyler. “Hayatımızdaki temel sorun aslımızdan kopuk, sahte bir şekilde yaşıyor olmamızdan kaynaklanır” der… İnsanlığın gelişimi için kendini feda edenleri, başkaları insanca yaşasın diye hapislerde çürüyenleri uzaktan seyredip utanmadığımızda, yine Mustafa Kemal’in yedi düvele karşı verdiği antiemperyalist mücadeleyi yeterince anlamayınca, Cumhuriyet devrimlerini içselleştiremeyince yaşanan sahte hayatlar bizlere kötülük olarak dönmektedir…