Gazeteci Çetin Ünsalan Endüstri Radyo programlarına çağırdığı zaman, daha önce yayınlanmış bir yazımı referans alır. Katıldığım son programda, “iş ekosisteminde ayıklama dinamikleri” üstüne yazımı referans almıştı. Önce günlük tartışmaların değişmez sorularından birini yöneltti: “İş yerinde yönetimde liyakat dendiğinde ne anlamalıyız?”

            Liyakat yaptığın işin hakkını vermektir, yanıtını verdim. Hemen bir başka soru düştü önüme:” hakkını vermekten” ne anlamalıyız?

            Bir işin “hakkını vermek”, o işle ilgili “hüner” sahibi olmaktır. Beklediğim soru stüdyoda yankılandı : “Hüner nedir?”

            “Hüner” yaptığınız işi dünyada en iyi yapanların düzeyinde yapabilmektir.

            Gazeteci titizliğiyle Çetin Ünsalan söyleşiye yeni bir boyut ekleyecek çıkış yaptı: “Liyakat için hüner yeterli  olur mu?” dedi.

            “Hiper evrim” yaşanan bir çağda, katlanarak büyüme gerçekliğinin giderek baskın hale gelmesi koşullarında var olmak, varlığı korumak ve geliştirmek için hünerli olmak yeterli miydi?

            Yapay Genel Zekâ (YGZ) patlaması yaşanacak olan gelecek on yılda, “ hünere akıl katma” anlamına gelen “yaracı yenilik” olmadan değer zincirinde doğru bir yere konumlanmak mümkün değil.

Program yapımcısı ,  “Bütün bu çabaları zihnimizde meşrulaştıran temel algı nedir?”  diye sordu.

Neredeyse zihnimde sabitleşmiş, çok tekrarladığım yanıtı  paylaştım: “ Maddi ve kültürel zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırmak.” Yaşamı anlamlı kılabilmek için odağa insanı koymak önemli.

            “Yani, refah yaratmak için  zeka ile aklın dengesine sığınmaktan başka çaremiz yok mu?” sorusuyla söyleşi tırmandı.

            Yaşamın gelişme ritmi çok açıktı: Akıl bizi bilgiye götürür. Bilgi, bir şeyler yapmaya…İş yaparsak hata da yaparız. Hata  öğrenmenin  temel dinamiğidir. Öğrenme, kendimizi yeniden üreterek uzun dönemli geleceği güven altına almanın en etkin yolu.

            Bir başka soruyla yüzleştim: Öğrenme nedir?

            Yanıtım biraz uzun oldu: Öğrenme meraktan beslenir; gözleme ve izleme çabası gerektirir.

            Gözlemlerinizi daha önce zihninize yerleştirdiklerinizle karşılaştırma yapmak için simülasyon (benzetimlerden) yararlanırız. Benzetim  bir  model olmadan yapılamaz. Model ve benzetim öğrenmek için gerek şarttır. Model ve benzetimler deney yapmamızı  ve deneyim kazanmamızı hızlandırır. Bütün bu adımları atmamız için tutarlı ve geçerli bir kurama, bizi en kısa ve en  uygun yolla hedefe götürecek metotlara ihtiyacımız var. Tekrarlama olmadan, işimize yarayanları pekiştiren, yaramayanları eleyen süreçleri işletemezsek etkili bir öğrenme gerçekleşmez.

            Çetin Ünsalan’la radyo söyleşimizin ilk bölümünde  sizinle paylaştığımız  kavram ve terimler üzerine durduk.

            Adlandırmadan  kavramlara, kavramlardan düşüncelere, düşüncelerden uygulamaya giden yol hiç değişmiyor.

            Çok kısa özetini yaptığımız kavramların içeriklerine kafa yormadan hayatın çeşitliliğini, renkliliğini, karmaşıklığını anlak, karmaşıklığı kavrayışa dönüştürmek mümkün mü?

            Kimliğimizi  tanımlarken “sorumlu yurttaşım” diyorsak, kavramların içeriklerini sorgulama  zahmetine katlanmalıyız.