Dingin bir zamanınızda “içgörünüz” üstüne düşündüğünüz olur mu?
İşgörü, dilimizin temel terimlerinden biri.Dil, zekâyı geliştiren en önemli araç. Bugün bütün dünya insanlığının gündeminde ilk sıralara oturan “ yapay genel zekânın” da “büyük dil modellerinden” yararlanarak sıçramalarını yaptığını hep birlikte izliyoruz.
Uzayın derinliklerindeki büyük galaksilere, atom altı parçacıklara, biyolojinin en küçük bileşenlerine eriştikçe, onları değişik ölçütlere göre sayılara dönüştürebiliyorsak amaca uygun kullanabiliriz.
Bir de görseller üretiyorsak, eriştiğimiz şeyin bileşen ve bağlamlarını daha net tanımlayabiliyor; tanımladığımız olguya da egemenliğimizi artırıyoruz.
Sayılar ve görsellerden yola çıkarak ürettiğimiz adlar, kavramlar ve terimler düşünce biçimlerimizi belirliyor. Düşüncelerimiz de davranışlarımızı. Davranışlarımız da iyi ya da kötü, yararlı ya da yararsız, güzel ya da çirkin olabiliyor.
Gelin temel amacımızın “yaşamı güzelleştirmek” olduğunu hiç unutmadan; yaygın kullanılan bir terimin içeriğine bakalım: İçgörü nedir?.
Kurduğumuz cümlede sözcüklerin izini sürme merakımız, anlatan ve yazan insanların tanımlarını not etme disiplinimiz, kavram ve terimlerin bileşenlerini kavrama istekliliğimiz varsa, “içgörü” teriminine ilişkin değişik nitelemeler bulabiliriz:
• Derin anlayış ve kavrayış.
• Hissedebilme.
• Sorunu anlama, kavrama, betimleme ve belirleyebilme.
• Bilinçli eyleme yönlendiren algılar bütünü.
• Psikolojik ve bilişsel içerik oluşturma yetkinliği.
• Deneyimle pekiştirilmiş sezgilerin etkisi.
• Karşılaştığımız olay ve olguları sentezleme gücü.
• Bilgiyi anlamaya, anlamayı anlamlandırmaya götürecek kavrayış bütünü.
• Kendini bilme, kendinle baş etme, kendisi ve toplum için en iyi yolu seçme becerisi.
• Farkındalık, sorgulama, benzetme, karşılaştırma, manipüle edebilme gücü.
“İçgörüsü güçlü” insanların arka planına bakarsanız çok değişik beslenme kaynaklarına erişirsiniz. Dilerseniz akla gelen birkaçını sıralayalım :
Doğuştan gelen genetik özelliklerimiz,
Aile ortamında sorgulayıcı özgürlükler,
Mahalle ortamının sorgulayıcı gelenekleri,
Okul ortamının özgürlüğü ve özgünlüğü,
Toplumun özgüveni ve yasakçı olmayan tutumu,
Hata kültürünün gelişmiş olması, yaygınlığı ve derinliği,
Yargılama ile sorgulamayı ayıran tartışma iklimi,
Kurumların işleyişi ve kendi düşüncelerini savunma özgüveni,
Hukuk ve adalet sistemlerinin yarattığı güven,
Devlet anlayışının “en az hata yapan akla dayalı” olması algısının yaygınlığı.
Hayal gücünn korunmasını sağlayan anlayışın varlığı.
İçgörüsü güçlü biri olma, merakımıza, çalışma irademizi, kendimize yatırım yapma kararlılığımıza, içinden geçtiğimiz ortama, zamanın ruhuna bağlı olduğu tartışmalara yön verir. Yine de büyük güç içimizde yaratılır gerçekliğini unutmadan içgörülerimizle ne kadar ilgili olduğumuzu kendimize ayna tutarak anlamaya çalışalım.