Antik Yunan’da Sokrates sorgulandığı Halk Mahkemesi önünde der ki; “Yavaş olan ve dürtülmesi gereken bir atı andıran devleti yerinden oynatmak için Tanrının, tebelleş ettiği benim gibi bir at sineğini kolay bulamazsınız.” Sokrates aslında filozof-devlet ilişkisini anlatmaktadır. Bir anlamda politik gücü elinde bulunduran devlet atı, kendisi de onu rahatsız eden at sineğini temsil etmektedir. Sokrates, “devlet olarak bana tahammül etmeniz gerekmez mi; en fazla sizi uyarır, eleştiririm ama bundan nasıl olur da bir ölüm cezası çıkartabilirsiniz?” diye sormaktadır yargıçlara. Üzerinde insanlar düşünsünler diye “imgeler” vardır. “Simgesel Düşünme” adlı kitabında Metin Bobaroğlu bakın ne diyor. “Düşünmek bir soyutlama, bir simgeleştirme işlevidir. İnsan ‘simgeleştirme’ yeti ve becerisi ile diğer varlıklardan ayrılır; bu ayrım nitel bir ayrımdır. İnsan, bu niteliğinden dolayı, başka bir varlığa indirgenemez bir biçimde özgül bir varoluştadır; bütün anlam ve ilişki dünyasını simgeler aracılığıyla kurar.” Süper kupa maçında formadaki Atatürk resmi bir imgenin yaratabileceği maksimum etkiyi yaratmış ve üzerine kafa yormamız için hepimizde bir düşünce kıvılcımı oluşturmuştur. Simgelerin görevi budur…
Psikanalist Jacques Lacan; “Simgesel olmayan hiçbir şey bilincin nesnesi olamaz” der. İnsan bilincinin nesne, olay ve olgularla ilişkisinde elde ettiği algılar, “imgeler” (kavramların zihinde oluşturduğu tasvirler) olarak saklanır ve kullanılır. Başka bir deyişle, imgeler, gerçeklik dünyası ile bilinç arasındaki ilişkiyi sağlar. İmgeler bilince simgeler aracılığıyla bağlanır. İşte önümüzde giden taksinin camındaki “Atatürk imzası”, evlerin camlarına asılmış “Atatürk posterleri”, ensesine kazıttığı Atatürk dövmesi, hepsi bir gerçeklikten söz eden birer simge. Bakıyoruz ama görüp anlıyor muyuz acaba? Ne demişti Ata: “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.” Atamız sadece devrimci bir asker değil aynı zamanda bugünleri önceden öngören bilge bir kişiliktir. “Gençliğe Hitabesinde” bunu rahatlıkla görmek mümkündür. Şimdi camdaki Atatürk posterine, Atatürk siluetli tişörtümüze, vücutlardaki Atatürk imzalı dövmelere ve hatta duvardaki asılı Atatürk resmine dönüp bir daha bakma vaktidir. Ne görüyoruz?.. Montaigne’in sözü ile bitirelim yazıyı: “Çağın yozlaşmasına, tek tek her insan katkıda bulunur. Kimi değerbilmezliğiyle, kimi vurdumduymazlığıyla, kimi yasa tanımazlığıyla, kimi zındıklığıyla, kimi zorbalığıyla, kimi açgözlülüğüyle, kimi hainliğiyle, herkes gücüne göre…”