Zor günlerden geçiyor güzel ve yalnız ülkem. Marx’a göre insanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar. Fakat bunu yaparken kendileri tarafından seçilmiş koşullar altında değil, mevcut koşullar altında gerçekleştirirler. Tarihi değiştirirken koşulları da uygun hale getirmek gerekebilir, yani onları da yine kendileri değiştirmek zorundadırlar. Ergin Yıldızoğlu bir köşe yazısında insanın varoluşsal problemini bakın nasıl dile getiriyordu: “Bir insanın kendi yaşamı tükenirken ‘boş vermeyi’ seçmesi bir özgürlük sorunudur. Bir insanın uygarlığın geleceğine boş vererek ‘kişisel haz ilkesine’ veya ‘öbür dünya umuduna’ sığınması ise insan olmaktan vazgeçmeye ilişkin bir ahlak sorunudur.” Tür olarak devam etmek istiyorsak insan olmak zorundayız. İnsan olmak demek zihin kuramlarını oluşturmuş, bir başkasının varlığının kabullenmiş, empati yeteneğini geliştirmiş, kendi istekleri kadar ötekinin arzularını da kavrayıp anlayabilen ve onun gerçekleşmesi için çabalayan erdem sahibi varlık demek. Geçtim barınakta bir köpeğin kafasına kürekle vurarak öldürmek, bazı durumlarda bir başkası için kendi zararına olabilecek tercihleri yapabilecek eylemlere dahi yönelebilen canlı türü demek…
Hukukun evrensel ilkelerini içermeyen her düşünce, her politika, her inanç toplumsal yaşam açısından büyük tehlikeyi de beraberinde taşır. İnsanca yaşamak için hiçbir baskıya maruz kalmadan, çağdaş hukuk normlarının yürürlükte olduğu, gerçek adaletin hüküm sürdüğü, hakça bölüşülen bir dünya yaratmak gereklidir. Bunun da koşulları var doğal olarak. Öncelikle yaşadığın çağa uygun düşünüp yaşayacaksın, zamanında senin daha iyi koşullarda yaşayabilmen için yapılmış devrimleri benimseyecek ve sahipleneceksin. Aksi halde o devrimleri gerçekleştirmek kadar korumanın da ne denli güç bir iş olduğunu yaşayarak öğrenirsin. Nasıl bugün bilim tarafından insan türünü korumaya yönelik, koronaya karşı “aşı olun” baskısı geliyorsa, Atatürk devrimleri de “insan zararlılarına karşı” getirilmiş önlemlerden ibarettir. Amaç doğru yaşamak ve yaşatmaktır. Evrim teorisine inancımızı yitirmemeliyiz, bir gün mutlaka herkes “insan” olacaktır. Sorun bunun kaç kuşak sonra gerçekleşeceğidir…