Büyük Antik Yunan filozoflarından Sokrates’in önemi, kendinden önceki filozofların doğa, evren gibi konularla uğraşırken onun ilk defa insan ile uğraşması ve ilk defa insan aklının sorgulamasını yapmasından kaynaklanır. Çünkü insan aklı önce kendisini keşfetmeli ve sınırlarını bilmeli ki evreni anlayabilsin. “Kendini tanı ki evreni tanıyabilesin” lafı onundur. Sokrates; insan, ahlak ve bilgi gibi konular üzerine düşünüyor, bir insanın bilge olup olamayacağını merak ediyordu. Bu sorgulamanın şöyle de bir öyküsü vardır. Sokrates’in arkadaşı Khairephon, Delphoi tapınağına bir kâhine gider ve “Sokrates’ten daha bilge biri var mıdır?” diye sorar. Kâhin ise “yoktur” cevabını verir. Olaydan haberi olan Sokrates, bundan sonra devamlı kendisini sorgulamaya başlar: “Benim gibi hiçbir şey bilmeyen biri nasıl bilge olabilir?” Bunun üzerine Sokrates amansız bir araştırmaya çıkar ve kendisinden bilge birini bulmaya çalışır. Kime denk gelirse onunla konuşur, bir konu üzerinde tartışır. Kimsenin hiçbir şeyi tam ve eksiksiz bilmediği kanısına varır. Üstelik sorularına yanıt verenlerin çoğunun bilmedikleri şeyleri biliyormuş gibi yapanlardan oluştuğunu saptar. Bunlar aslında bilge taklidi yapan bilgisizlerdir. Üstelik buna kendileri de inanmışlardır. İşte esas cehalet budur diye düşünür. Yani ne bilmediğini bilmemek!..

Türk Dil Kurumu sözlüğüne baktığınızda cehalet maddesinin karşısında çok kısa, tek kelimelik bir yanıtla karşılaşabilirsiniz: “Bilgisizlik”. Evet bilgisizlik cehalettir ancak yetersiz ve eksik bir tanımdır. Bilmediğimizi öğrenme olanağı olsa da evrendeki tüm bilgiye ulaşmaya imkân yoktur. Esas tehlikeli olan biliyormuş gibi yapan bilmeyenlerdir. Onlar bilgisiz olduklarını bilmemekte ama kendilerini biliyor sanmaktadırlar. Bir de bu tür cahillerin toplumda kanaat önderi olduklarını ya da yönetici konumuna yükseldiklerini düşünsenize. Tehlikenin büyüklüğünü anlayabiliyor musunuz? Zaten Sokrates yukarıdaki hikâyede aslında bu tehlikeye dikkat çekmektedir. Karşılaştıkları bilgiyi sorgulamadan, nereden ve hangi koşullarda oluştuğunu anlamadan kabul edip topluma dayatanların yol açtığı tahribatın boyutunu düşünebilir misiniz? Buradan çıkaracağımız sonuç cehaletin esas olarak bilgiyi bilmemek değil, kendini bilmemek olduğudur. Hepimiz öğrenmeye çalışan cahilleriz, ama asıl korkulması gereken cehalet; bilmediklerini bilenler tarafından değil, bilmediklerini biliyorum sanan cahiller tarafından üretilenlerdir...