Bir düzine gün sonunda hepimiz sandıklara gidecek, bizi yönetmesini istediğimiz insanları  seçeceğiz. Seçimler demokrasinin önemli araçlarından biridir; demokrasi eksiksiz bir yönetim tarzı değildir; alternatif yönetim tarzlarına göre kusurları daha az olanıdır. Demokrasileri kusurlu hale getiren etkenlerden biri de, ortaya konan programların kendimize, ülkemize zarar ve yararlarını analiz etmeden sadece duygularla oy verme tercihine açık kapılar bırakmasıdır.
Bugünden yarına insanlarımızın davranışlarını yönlendiren zihniyetleri  ve kültürleri değiştirmenin olanağı yok. Geçmişten getirdiğimiz alışkanlıklarımız, önyargılarımız, ezberlerimiz de 12 gün sonra yapılacak seçimde gerekli etkisini yapacak.
Geçen hafta  size  yarım asırdır  “et üretimi ve arzı” sorunlarını çözemediğimizi, sorunu bildiğimiz halde olumlu bir sonuç yaratılamamış olmasının  bir “akıl tutulması” olduğunu yazdım. Et üretiminde “mera-odaklı” sorunların neler olduğunu çok genel çizgileriyle anlattım.
Gıda güvenliği ve sağlıklı beslenmenin temel girdilerinden biri olan “et üretiminde”  meralarınız yeterli değilse, yukarıdan aşağıyla süpüreceğiniz ikinci sorun “ kaba ve masif yem arzını” çözmektir.
Hayvancılığın gelişmesi ve yaygınlaşması için maliyetin yüzde 50’sinden fazlasını oluşturan  “kaba ve masif yem” sorununda uzun dönemli politikalarınızın olması gerekir. Üretilecek politikaların önemli  bileşenlerinden biri  “kaba ve masif yem” arzını güven altına almak için “uzun soluklu ve  etkili teşvik sistemi”  kurmaktır.
Demokrasilerde  “denge-denetim  işlevi” görecek en önemli araç  sivil toplum örgütlenmeleridir. Eğer sivil toplum örgütlenmeleri köylerden beldelere, beldelerden ilçelere, ilçelerden il düzeyine, illerden ülke düzeyine  kendi hak ve çıkarlarını etkili biçimde ortaya koyabilseler, siyasetin   denge-denetimi etkili şekilde yapılabilir; ülkemizi  gelişmiş ülkeler kervanına katmak mümkün olabilir. Bu konuda  tarım, hayvancılık ve gıda konusundaki  sivil toplum örgütlenmesi son derece hayati alanlardan biridir.
Önümüzdeki seçimde oy verirken, sağlıklı beslenmemiz için  gerek şart olan “et üretimiyle ilgili planlar ve  programları”  gerektiği gibi sorgulamıyorsak; bu öncelikle  kendimize, ailemize, insansımıza karşı sorumsuzluk  değil midir? Sağlıklı beslenme   sorunuyla ilgili olmayan, gerekli sorgulamayı yapmayan insan  inancın, kültürün, ulusun  makro ölçekli soyut sorgulaması yapıyorsa; işin içinde bir terslik, tutarsızlık  yok mudur?
Merak ediyorum: Seçim sürecinde   “et üretimine ilişkin sorunların çözümü” konusu hangi platformlarda, nasıl tartışıldı?
Et üretimi konusunun “Eskişehir bağlamı”  konusunu  irdeleyenler oldu mu?
Ülkemizin önemli sorunlarından biri bu: Hepimizi birinci derecede ilgilendiren konularda ilgisiz kalmak, bizimle ilgisi  tartışmalı olan konuları ise gündemin ilk sıralarından hiç indirmemek!
Bu değerlendirmelere  karşı gerekçeleri olanlar varsa, buyursunlar  birlikte tartışalım… Ya da ezberlerimizden vazgeçelim, cehalet konforuna sığınmayalım, hamaset sözleriyle kendimizi  kandırmayalım. Kendimize karşı ayıp oluyor, ayıp…