Ülkemizde üniversite sınavlarında anadil ya da matematik sorularına verilen doğru yanıt oranının düşük olması medyada yankılanır. Birkaç gün süren haberler yoğunluğunu yitirir; herhangi bir veri kaynağı bize durumu yeniden bildirince tartışma canlanır. Böylesi bir kesintili refleks ortada bir sorun varsa onu çözmeye yeterli değildir.
“Okuryazarım” dediğimiz zaman, sadece harfleri çatıştırmayı anlıyorsak, ciddi biçimde kendimizi kandırıyoruz demektir. Okuryazar olmak, okuduğunu anlamak, anlattığını da anlatabilmedir. Ölçüyü “anlama ve anlatma” olarak koyduğunuzda, her alanda büyük sorunlarımızın olduğunu inkâr etmenin hiçbirimize yararı yok.
Yıllardır ülkemizde küçük ya da büyük ölçekli işyerlerini dolaşıyor; yönetici ve teknik kadrolarla durum değerlendirmeleri yapıyorum. Çok yaygın yakınmalardan birinin, üniversite ya da yüksek okul bitirmiş olanların kendi meslekleriyle ilgili gerekli biliye sahip olmadıkları, olduğunu kendi gözlem ve deneyimlerimden biliyorum.
Medyada kesintisiz yazan biri olarak da, hangi yazıların kimler tarafından anlaşıldığını, hangi yazıların anlaşılamadığını, yazar ile okur etkileşiminde ülkemizdeki büyük açığın tehlikeli boyutlara ulaştığının da farkındayım.
Kavram ve terimlerin önemi
Yazılarımdaki düşüncelerin “doğru” ya da “yanlış” olduğuna ilişkin son derece az değerlendirme alıyorum. Yazının “uzun” olduğu eleştirisi ise yaygın!
Özellikle yazıları “anlamadım” diyenler arasında ciddiye alınması gerekenlere bir test uyguluyorum: Anlamadığı yazılarda hangi “kavram” ve “ terimleri” anlamadıysa, onların altlarını çizmelerini rica ediyorum.
Anlaşılmayan kavram ve terimlere hangi içerikleri yüklediğimi mümkünse yazılı olarak muhatabına iletiyorum. Yazıyı bu kavram içeriklerine göre bir kez daha okumalarını talep ediyorum.
Şaşılacak bir sonuç aldığımı bilmenizi isterim. Aldığım yanıtları şu cümle özetler: “Günlük telaş içinde bu kavram ve terimlerin önemini gözden kaçırmışım. Gerçekten de yazının önemli mesajı varmış!”
Testi uyguladığım okurlar arasında üniversite bitirenler çoğunlukta; yaşamın günlük pratiklerinde önemli konumlara gelmiş olanlar da var.
Anlama bir yatırımdır
Yazının kısasını yeğliyorsan, kısa mesajlı iletişimin, üstelik yaşam deneyimleriyle pekiştirilmiş bilgileri yerine kulaktan dolma malumatlarla yön verilen yaşamda “okuryazarlık düzeyini” yükseltmek mümkün değil!
Okuduğunu anlamak, anladığını anlatmak ekonomide “tedarik zinciri etkinliğinde” en büyük maliyet unsuru. Bir kağıt-karton ambalaj satın alırken, “en iyisi” ya da “en ucuzu” kavramları çoğunlukla ayanı sonucu yaratıyor. İçine konan ürün ve değer zincirindeki akışı dikkate alarak “uygun ambalajı” tanımlayabilirsen, ister tüketici ambalajı ürettir, isterse taşıma ambalajı; uygun maliyet ve fonksiyona erişebilirsin.
Anlama ve anlatma “kavram ve terim zenginliğine” sıkı sıkıya bağımlıdır. Sözcük, kavram ve terim zenginliği ise kendine sürekli yatırım yamayı gerektirir.
Bir üniversiteliler kendi olan Eskişehir’de hangi odaklarda, ne gibi programlarla anlama ve anlatma konusu öğrencilerle tartışılarak “etkileşim” yoluyla “gelişme” yaratılıyor? Ben bilmiyorum, kimsenin hakkını da yemek istemem. Bilen varsa programlarla ilgili bilgilendirirse çok memnun olurum.
Toplumun niteliği bağlantı, iletişim, etkileşim rekabet ve işbirliğine bağlıdır… Nerede durduğumuzu kendimize soralım.