Ülkemiz önemli bir seçimi geride bıraktı. Doğaldır ki, seçimin sonrasında okuyucu sıcağı sıcağını yorumların yapılması bekleyecektir.
Gelecek yıl gazetelerde yazmaya başlamamın 60’inci yılı dolacak.
Yarım yüzyılı aşan deneyimim bana şunu söylüyor: Biraz sabret, olayın sıcaklığı soğusun, duyguların yoğunluğu seyrelsin, acelesi olan sözünü bitirsin, önyargıların sorgulansın, yerleşik doğruların irdelensin, ezberlerin bozulsun, “işaret parmağınla başkalarını suçlarken, üç parmağının kendine dönük” kaldığını unutmadan sözünü söyle.
Firavunun peygamberi yaktığını duyan topal karıncanın ağzına aldığı suyu koşarak taşıdığını görenlerin sorularına yanıtını unutmayın: Kimden, neden yana olduğumuzu açıkça ortaya koymak çok önemli bir erdem sorunudur.
“Çarı her şeye karşı” sloganında hayat bulan ilkesiz muhalifliği ve kör göze parmak sokma gibi aşırı değerlenmiş tutumları ne kadar onaylamazsam, suya sabuna dokunmama tavrını da o kadar onaylamam.
Celal Sılay’ın dizelerini hiç unutmam: “Suya sabuna dokunmazmış…/Pise bak, pise !”
İnsanın kendine göre bile olsa “doğruları” olmalı, o doğruların yanlışlığını kanıtlayan olmadıkça da onlara sahip çıkmalı.
Aradan bir hafta geçtikten sonra, seçim sonuçlarıyla ilgili düşündüklerimi sizinle paylaşacağım.
Seçimi kim kazanmış olursa olsun toplumumuzun gündeminde 5 temel sorunun ülke gündeminde ilk sıralarda olmasını, sıkı bir biçimde izlenmesini, gözlenmesini ve sonuçlarının sürekli sorgulanmasını “gerçek beka” olarak görüyorum.
Birincisi, kimliği, kişiliği, sosyal konumu ekonomik durumu ne olursa olsun, kime sorarsam sorayım, ülkemizde kimse resmi ya da özel kuruluş ve kurumların yayınladığı “rakamlara güven” duymuyor. Ülkenin yönetimine kim egemen olursa olsun, “ dinamik envanter ve sağlıklı veri” konusunda bir “seferberlik anlayışı” ortaya koymaz, verileri güven konusunda atılım yapmazsa, orta gelirli vasat ülke olmaktan kurtularak, gelişmiş ülkeler kervanına katılamayız.
İkincisi, net bilgiye dayalı, ihtiyaçlar ile imkânlar arasında denge kuran “koordinasyon yetkinliği” geliştirmedikçe, orta gelirli vasat ülke konumunu aşamayız.
Üçüncüsü, planlama bilincini yükselterek “öngörme ve önlem alma disiplinine” uymayı içselleştiremezsek, orta gelir tuzaklarını kıramayız.
Dördüncüsü, yaptığımız her işi “yüzleşme özgüveni ve geribildirimlerle “sorgulamazsak, sapmaları düzelterek ilerlemezsek, israf batağından çıkamayız.
Beşincisi de, bugünkü “verimlilik düzeyini” aşmak için gerekeni yapmazsak, ne söylersek söyleyelim birinci sınıf bir ülke konumuna yükselemeyiz.
Seçim sonrasında yönetimler bu beş alanda inisiyatif geliştirmez, izleme ve gözleme disiplinine uymazlarsa bir asrı daha heba ederiz.